Ülkesine ve milletine karşı duygu dolu bir şair olan Namık Kemal, en ünlü eseri ‘Vatan Yahut Silistre’yi 1873’te Gedikpaşa Tiyatrosu’nda sahneledi. En iyi eserini 32 yıl süren hapishane hayatı boyunca yaptı. Namık Kemal’in ‘Rüya’, ‘Zavallı Çocuk’, ‘Kerbela’, ‘Akif Bey’, ‘Gülnihal’, ‘İntibah’ ve ‘Emir Nevruz’ adlı eserlerinden bazıları rumuzlu, diğerleri de isimsiz olarak yayınlandı.
NAMIK KEMAL KİMDİR?
Namık Kemal, 21 Aralık 1840’de Tekirdağ’da doğdu. Annesi Fatma Zehra Hanım, babası da Yenişehirli Mustafa Asım Bey’dir. Asıl adı Mehmet Kemal’di ancak Ahmet Nafiz, Hitam-ı Acemi ve Sabir takma adlarını kullandı. Namık Kemal, tanınmış bir aileden geliyordu ve gençken Arapça, Farsça ve tarih dersleri aldı.
Devlet memuru olarak çalıştı ve birçok önemli görevde bulundu. Namık Kemal, İstanbul’a taşındı ve dönemin ünlü edebi ve siyasi figürlerinden Şinasi ile tanıştı. Bu buluşma Namık Kemal’in hayatında bir dönüm noktası olacaktı.
Namık Kemal, Şinasi’nin Tasvir-i Efkâr gazetesinin kadrosuna katıldı ve Paris’e taşındığında yayını Namık Kemal’e teslim etti.
Namık Kemal, kısa bir süre sonra gazetenin hükümete eleştirel yer vermesi nedeniyle Osmanlı hükümeti tarafından sürgüne mahkûm edildi ve 1867’de Paris’e kaçtı. Bu adım hayatında bir dönüm noktası oldu. 1868’de Londra’da Hürriyet gazetesini çıkarmaya başladı ve Osmanlı İmparatorluğu’nda siyasi özgürlüklere desteğini sürdürdü. Sonunda bu gazetede aydın arkadaşlarıyla yollarını ayırdı ve Osmanlı sadrazamının daveti üzerine İstanbul’a geri dönmeye karar verdi. Namık Kemal, 1871’de İstanbul’a dönerek Diyojen’deki kariyerine devam etti, ancak bir daha asla gerçek adıyla yayınlamadı.
1872’de kader tekrarlandı ve Namık Kemal, İbret gazetesini çıkardığı Gelibolu’ya gitmek zorunda kaldı ve ülkenin yaşadığı çeşitli sıkıntılara çözüm aradı. Namık Kemal’in millî ünü kendisine dramatik oyunu Vatan Yahut Silistre ile geldi.
ÖZGÜRLÜKLER VE MİLLET GİBİ MODERN KAVRAMLARI ELE ALAN İLK TÜRK EDEBİ FİGÜRÜ OLDU
Oyun bir vatanseverlik ve özgürlük çağrısıydı ve İmparatorluk genelinde izleyiciler üzerinde tam da bu etkiye sahipti. Namık Kemal, İstanbul’a döndüğünde, heyecanlı ve coşkulu kitleler, İbret gazetesinin bürosunu ziyaret etti. İbret kapatıldı ve Namık Kemal, 38 aylığına Gazimağusa’ya tekrar sürgüne gönderildi. 1876 darbesi sırasında hükümetin çöküşünün ardından İstanbul’a dönerek bireysel özgürlükler ve millet gibi modern kavramları ele alan ilk Türk edebi figürü oldu.
Namık Kemal, ideal duruma odaklanmak yerine, ideal bir insanın portresini çiziyor ve ‘Nasıl bir birey olmalı’ konusuna yoğunlaşıyor. Namık Kemal, bireyin idealleri takip etmesi ve özgürlüğe kavuşmak, ilerleme ve gelişme için kişisel olarak mücadele etmesi gerektiğini savunuyor.
Draması, kişisel sorumluluğa bir hitap ediyordu ve ‘halkın’ özgürlüklerini güvence altına alma mücadelesine yükselmesini talep ediyordu. ‘Hürriyet’ (Özgürlük) övgüsü yedi temel kavram içermektedir; birey ve onun kişisel özellikleri, vatan sevgisi ve onun toprak ve siyasi bütünlüğünün savunulması, özgürlük ve özgürlük mücadelesi, ideallere saygı, ulusal bir tarihin gerekliliği, vatanın mevcut durumu ve bir portresi yeni ve ideal insan veya birey…
Namık Kemal ‘Edebiyatın vatanı yoktur’ diyerek evrenselliğini vurguladı. Ayrıca edebiyatın hayata sadık olması gerektiğini savundu. Namık Kemal, siyasi mücadelesini verimli edebiyat kariyeri ile birleştirmeyi başardı ve kısa hayatı boyunca Osmanlı hükûmetinin siyasi yapısının iyileştirilmesine değerli katkılarda bulundu.
NAMIK KEMAL NE ZAMAN ÖLDÜ?
Namık Kemal 2 Aralık 1888’de Sakız adasında 48 yaşındayken hayatını kaybetti.
NAMIK KEMAL’İN MEZARI NEREDE?
Adada bir mezarlığa defnedilen ‘Vatan ve Hürriyet şairi’ Namık Kemal’in naaşı şair arkadaşı Ebüziyya Tevfik’in isteğiyle ve 2. Abdülhamit’in talimatıyla Çanakkale’nin Gelibolu ilçesine bağlı Bolayır köyüne taşındı.
Kabir taşında şu beyti yazılıdır:
‘Ölürsem görmeden millete ümmid ettiğim feyzi
Yazılsın seng-i kabrimde vatan mahzun ben mahzun’
NAMIK KEMAL’İN EDEBİ DİLİ VE ÖZELLİKLERİ
Tanzimat döneminin en önemli düşünce, sanat ve siyaset insanlarından biri olarak sayılan Namık Kemal, eserlerinde ‘Toplum için sanat’ anlayışını benimsemiştir.
Eserlerini halkın anlayabileceği şekilde sade bir dille paylaşan Namık Kemal, divan edebiyatının süslü-sanatlı dili yerine, belli bir düşünceyi iletmeyi hedefleyen yeni bir dil kullanmıştır.
Gençlik döneminde Divan Edebiyatı tarzında şiirler kaleme alan Namık Kemal, Avrupa’ya gitmesinin ardından yeni edebiyatı benimseyerek bu tarzda eserler üretti.
Fransız edebiyatını örnek alan ve romantizmin etkisinde olan Namık Kemal, eserlerinde yurt, ulus, özgürlük gibi konuları kaleme aldı.
Osmanlı mimarisiyle 19. yüzyılda Tekirdağ’ın Süleymanpaşa ilçesinde yapılan Namık Kemal Evi’nde de usta yazarın eserlerinin ve gazetelerinin yer aldığı hatıraları yaşatılıyor.
Namık Kemal’in oyun türünde “Zavallı Çocuk”, “Vatan Yahut Silistre”, “Celaleddin Harzemşah”, “Akif Bey”, “Kara Bela”; roman türünde “İntibah”, “Cezmi”, şiir türünde “Vaveyla”, “Hürriyet Kasidesi”, “Vatan Mersiyesi”, “Murabba”, eleştiri türünde “Takip”, “Tahrib-i Harabat”, “İrfan Paşa’ya Mektup”, “Renan Müdafaanamesi”, “Mukaddeme-i Celal”; tarihi kitap alanında da “Barika-i Zafer”, “Devr-i İstila”, “Kanije”, “Evrak-ı Perişan”, “Osmanlı Tarihi”, “Silistre Muhasarası” ve “Büyük İslam Tarihi” eserleri öne çıkıyor.
NAMIK KEMAL’İN ŞİİRLERİ
Gazel (“eylerim” redifli Gazel)
Cû-sıfat her dem ki nahl-î kaametin yâd eylerim
Baş urup derdinle taştan taşa feryâd eylerim
İki ayn açtım reh-î hasrette giryân dîdeden
Haşre dek rûh-ı şehîdân-i gamın şâd eylerim
Kubbe-yî eyvân-ı çarhı âh ile yaksam n’ola
Bin yakılmış kalbi enkaazıyla âbâd eylerim
Cân ü dil bulmaz zafer zindân-ı ten tahribine
Bunca demdir tîşe-yî âh ile imdâd eylerim
Ger götürsem kabre ta’n etme melâmet taşların
Rûz-i Haşr anlarla bir mey-hâne bünyâd eylerim
Ehl-i derde bilmişim tezyîd-i derd eyler murâd
Yâre ânınçün belâ-yî aşktan dâd eylerim
İ’tibârım şöyledir kim ayş ü nûş âyinine
Rindlik mahv olsa âlemden ben îcâd eylerim
Ol gedâ-yî rûzigârım ben ki Nâmık âh ile
Mesnedim taht-ı Süleymân, olsa ber-bâd eylerim
FARKLI ŞİİRLERİNDEN SEÇME BEYİTLER.
Sana senden gelir bir işte ‘dâd’ lâzımsa
Zaferden ümidin kes gayriden imdad lâzımsa.
…
Yüksel ki yerin bu yer değildir;
Dünyaya gelmek hüner değildir.
…
Bize gayret yaraşır, merhamet Allah’ındır.
Hükmü ati ne fakirin, ne de şeyhin şahındır.
…
Bir katre mâ düştü Gül’ün kalb-i pakına
İsmim yazıldı her varak-ı tabnâkına
…
Mutrib kıyafetinde olmuş o bağa bülbül
Uçmuş gül-i behiştin reng-i hicâb u ân
…
felek her türlü asbab-ı cefasın toplasın gelsin
dönersem kahbeyim millet yolunda azimetten
…
hakir olduysa millet şanına noksan gelir sanma
yere düşmekle cevher sâkıt olmaz gadr-ü kıymetten
…
ne efsunkar imişsin ah ey didar-ı hürriyet
esir-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esaretten
…
Gazel (“Edeyim” redifli gazel)
Zevk-i vaslınla geçen demlerimi yâd edeyim
Bırakın ağlayayım hâlime feryâd edeyim
Aşk ile âh edeyim şöyle ki te’sîrinden
Beni bin nâre yakan gönlümü ber-bâd edeyim
Tiğine secde edip kıble-yi ebrûya bedel
Aşkta ben de bir âyîn-i nev îcâd edeyim
Bunca demdir olurum aşk ile cûyâ-yi memât
Hiç demezsin ki şu mihnet-zedeyi şâd edeyim
Nâmık’ın niceye dek hâline rahm etmezsin
Sana âsî görünüp gayre mi feryâd edeyim
Gazel (“Elveda” redifli gazel)
Hasret-i cânân ile devrâne kıldım el-vedâ’
Âzim-î sû-yî fenâyım câne kıldım el-vedâ’
Bir garîb âvâre-yi hecrim hezâr efsûs kim
Çıkmadan can sîneden cânâne kıldım el-vedâ’
Şevk-i dîdârıyle mahv-i cân edip pervâne vâr
Ol çerâğ-i hüsne yâne yâne kıldım el-vedâ’
Ağladım hüzn ile hûn oldu dil-i seng-în-i çarh
Bezm-i dehre şöyle mazlûmâne kıldım el-vedâ’
Azm-i dâr-ül-mülk-i aşk ettim yine San’an misâl’
Sâkinâne kâ’be-yî îmâne kıldım el-vedâ’
Feyz-i tecrîd ile Nâmık azm-i itlaak eyledim
Şeş cihât-i âlem-i imkâne kıldım el-vedâ’
Gazel (Aksin ki olur cilve-nümâ çeşm-i terimden)
Aksin ki olur cilve-nümâ çeşm-i terimden
Dünyâ tutuşur berk-i şuâ-i nazarımdan
Allaah için ol zevk ile terk et vereyim cân
Tîr-î nigeh-î hışmını alma ciğerimden
Nâr eyledi her unsurumu sûziş-i hasret
Âteş dökülür su yerine dîdelerimden
Bin böyle sipihr olsa eder zerresi tenvir
Mihr etse n’ola şerm ü hayâ tâb ü ferimden
Hûn-i dil ile beslediğim lâle-yi dâğın
Pejmürde olur hâyf kim âh-i seherimden
Rüsvâyım o hey’ette ki ben seng-i melâmet
Ayrılmaz ölürsem de yine ferk-i serimden
Nâmık ben o sûzende-yi nâr-i elemim kim
Bin dûzah-i nîrân görünür her şererimden
Gazel (Jâle-rîz-i bâğ-ı aşkım seyl-i dâmân-i gülüm)
Jâle-rîz-i bâğ-ı aşkım seyl-i dâmân-i gülüm
Girye-bârım nâle-kârım mevc-i âh-i bülbülüm
Feyz-i eşkimdir tarâvet-bahş-i sevda zülfüne
Özge ebr-i nev-bahârım dûd-i reng-i sünbülüm
Ben habâb-i girye-yi Hârût-i aşkım tâ ezel
Sihr ile pürdür derûnum reşk-i Çâh-i Bâbül’üm
Hûn eder nâf-i gazâl-i mihri bû-yi vahşetim
Tîre-rûzum bî-vücûdüm müşk-i çîn-i kâkülüm
Bî-vücûdüm feyzim ammâ eyler ihyâ-yi vücûd
Rûh-bahş-i ehl-i aşkım neş’e-yi câm-i mülüm
Handesi bîdâr eder ol gül görünse hâbta
Gül-şen-i hasrette Nâmık nâle-ger bir bülbülüm
Gazel : Sana senden gelir bir işde ancak dâd lâzımsa
Sana senden gelir bir işde ancak dâd lâzımsa
Ümidin kes zaferden gayrdan imdâd lâzımsa
Hayâtından neden hiç iştibâh etmezsin ey gaafil
Acâyib gördüğün her hâli istib’âd lâzımsa
Çocukluktan niçin dûr eylemiş insânı isti’dâd
Eğer her matlabın tahsiline feryâd lâzımsa
Tefevvuk-yâb-ı irfân eylemek ahfâdı lâzımdır
Hamiyyet mesleğinde gayret-î ecdâd lâzımsa
Umûmu müstefîd etmez husûsun hakkını ibtâl
Sakın bir ferdi ezme gayret-î efrâd lâzımsa
Senin iblisten farkın nedir indimde ey gaddâr
Hüdâ’nın ni’metinden herkesi ib’âd lâzımsa
Ne cür’etle edersin haksız işde Hak’tan istimdâd
Yed-î Kudret mi olsun âleme cellâd lâzımsa
Benî nev’in halâs et âteşîn kayd-î esâretten
Cihânda bir de firdevs eylemek îcâd lâzımsa
Tevâzu’ ayn-i rif’at hizmet-î millet siyâdettir
Olunsun hulk-ı Peygamberle istişhâd lâzımsa
Selâh ümmîdine düşme mevâîd-î ekaaribten
Zevâl-i cehle bak maksûduna mîâd lâzımsa
Zekâ bir şu’ledir kim şânı âlîdir tenezzülden
Bulursun ehl-i istiğnâda isti’dâd lâzımsa
Kapılma dehrin iğfâlâtına ahlâk bahsinde
Sana ol fende vicdânın yeter üstâd lâzımsa
Denir tab’-ı beşerde ictimâ-i acz ü nahvettir
Cihânın tavrnı bir hikmete isnâd lâzımsa
Emîn ol haşre sürmez hasret-i erbâb-ı isti’dâd
Biraz sabr eyle dehr-i dûndan almak dâd lâzımsa
Ne rütbe bezi edersen artar ol nisbette mahsûlü
Maâriftir cihanda bî-mefâd îrâd lâzımsa
Benim sabrımla seyr et ıztırâb-ı ehl-i ikbâli
Sana ger hüsn ü kubhu keşf için imdâd lâzımsa
Bize vâcib Kemâl efzâyiş-i sabr ü metânettir
Felek de her cefâsın eylesin müzdâd lâzımsa
Gazel:Sad pâre edip sinemi nezzârelerin hep
Sad pâre edip sinemi nezzârelerin hep
Her lâhzâda bir tâzelenir yârelerin hep
Hurşîd gibi dâğın edip şu’le-ver-i şevk
Dünyâyı döner aşk ile âvârelerin hep
Zahm-i elemin çâre-res-i dâğ-i derundur
Cân içre tutar tîrini bî-çârelerin hep
Gör reşha-yı müjgânımı ey verd-i tecellî
Hûn-âb akıtır hecr ile fevvârelerin hep
Nâmık gam-ı aşk ile değil girye-yi hûnîn
Gözden dökülür hâke ciğer-pârelerin hep
Hilâl-i Osmânî
Hüsn-î ezelî tecessüm etmiş;
Dünyâya bakıp terahhum etmiş;
Mahzûn, melûl tebessüm etmiş.
Ol hande senin dehânın olmuş,
Girmiş nice güft-ü-gû-yi aşka.
Her şîveni yâda, başka başka,
Bülbül gibi tercemânın olmuş.
Vermiş o kadar makaama revnak
Gül-gonce iken terennüm etmiş.
Subh-î ezel ibtisâma düşmüş;
Fecri fem-i gonce-fâma düşmüş;
Ol fem ne güzel makaama düşmüş…
Bir handesini görünce dersin :
“Her gûşede bir sabâh açılmış,
“Her zerreye bir güneş saçılmış.”
Baksan o dehâna zannedersin
Mûsâ gibi Tûr’a çıkmış el-hak,
Allaah ile de tekellüm etmiş.
Hüsnünde bu i’tilâ nedendir?
Meh-tâb yanında yâsemendir.
Parlaklığı mihre hande-zendir.
Hiddetle kızarsa da o zâlim,
Benzer mi cemâli sâfî aye
Mihr olsa eğer peyinde sâye
Giysûsu gibi kalırdı muzlim.
Bir şûh kıyâfetinde bak, bak!
Envâr-ı Hüdâ terâküm etmiş…
Hurşîd hilâl olur mu, yâ Râb?..
Bir yanı da âl olur mu, yâ Râb?..
Bir böyle cemâl olur mu, yâ Râb?..
Yâ Râb! Bu ne hüsn-i âlihâne?
Elvânda mı rûhlar- görünmüş?..
Ervâha mı nûrlar bürünmüş?..
Arş inmedi yâ bu hâk-dâne?..
Nâz-ende vatan değilse, mutlak
Hüsn âlihesi teverrüm etmiş!..
Eyvâh ki vatan mezâra gitti.
Zannetme ki bir kenâra gitti!
Târih ile iftihâra gitti.
Yerlerde benim gibi gezer mi?..
Her jâlesi giryeden nişândır;
Her goncesi parça parça kandır.
Bilmem sevişi benim kadar mı?..
Yâ hiç ölü görmemiş mi toprak?
Kim tâ bu kadar teellüm etmiş?..
HİRRENÂME
Kedimin her gece böbrekle dolardı sepeti
Yok idi Ni’metinin râhatının hiç adedi
Çeşmi şehlâ nigehi fârik iken nik ü bedi
Sardı etrafını bin dürlü adular
Kedimi gaflet ile fare-i idbâr yedi
Buna yandı yüreğim âh kedi vâh kedi
Keyfi gelse bıyığın oynatarak mırlar iken
Kızdırırsan yüzüne atlayarak hırlar iken
Kuyruğu geçse ele dırlanarak hırlar iken
Sofrada her kedinin def’ini hazırlar iken
Kedimi gaflet ile fare-i idbâr yedi
Buna yandı yüreğim âh kedi vâh kedi
Keseyi kapsa dökerdi yere hep pâreleri
Ciğere işler idi tırnağının yâreleri
Koşturur oynar idi kukla gibi fareleri
Deliğe sokmaz idi bir gün o âvâreleri
Kedimi gaflet ile fare-i idbâr yedi
Buna yandı yüreğim âh kedi vâh kedi
Ürperir tüyleri bir kerre deyince mırnav
Korkudan başlar idi lerzişe bakkal ile manav
Saldırırdı âdeme bulmaz ise başka bir av
Yüzünü görse köpekler diyemezken hav hav
Kedimi gaflet ile fare-i idbâr yedi
Buna yandı yüreğim âh kedi vâh kedi
Sokulunca yatağa kovmak ile gitmez idi
Okşamakla tokadı tekmeyi farketmez idi
Yiyecek görse gözü mırlaması bitmez idi
Kedimi gaflet ile fare-i idbâr yedi
Buna yandı yüreğim âh kedi vâh kedi.
HÜRRİYET KASİDESİ
Görüp ahkâm-ı asrı münharif sıdk u selametten
Çekildik izzet ü ikbal ile bab-ı hükûmetten
Usanmaz kendini insan bilenler halka hizmetten
Mürüvvet-mend olan mazluma el çekmez ianetten
Hakir olduysa millet şanına noksan gelir sanma
Yere düşmekle cevher sakıt olmaz kadr ü kıymetten
Vücudun kim hamir-i mâyesi hâk-i vatandandır
Ne gam rah-ı vatanda hak olursa cevr ü mihnetten
Muini zalimin dünyada erbab-ı denaettir
Köpektir zevk alan sayyad-ı bi-insafa hizmetten
Hemen bir feyz-i baki terk eder bir zevk-i faniye
Hayatın kadrini âli bilenler hüsn-i şöhretten
Nedendir halkta tul-i hayata bunca rağbetler
Nedir insana bilmem menfaat hıfz-ı emanetten
Cihanda kendini her ferdden alçak görür ol kim
Utanmaz kendi nefsinden de ar eyler melametten
Felekten intikam almak demektir ehl-i idrake
Edip tezyid-i gayret müstefid olmak nedametten
Durup ahkam-ı nusret ittihad-ı kalb-i millette
Çıkar asar-ı rahmet ihtilaf-ı rey-i ümmetten
Eder tedvir-i alem bir mekînin kuvve-i azmi
Cihan titrer sebat-ı pay-ı erbab-ı metanetten
Kaza her feyzini her lutfunu bir vakt için saklar
Fütur etme sakın milletteki za’f u betaetten
Değildir şîr-i der-zencire töhmet acz-i akdamı
Felekte baht utansın bi-nasib- erbab-ı himmetten
Ziya dûr ise evc-i rif’atinden iztırâridir
hicâb etsin tabiat yerde kalmış kabiliyetten
Biz ol nesl-i kerîm-i dûde-i Osmaniyânız kim
Muhammerdir serâpâ mâyemiz hûn-ı hamiyetten
Biz ol âl-i himem erbâb-ı cidd ü içtihâdız kim
Cihangirâne bir devlet çıkardık bir aşiretten
Biz ol ulvi-nihâdânız ki meydân-ı hamiyette
Bize hâk-i mezar ehven gelir hâk-i mezelletten
Ne gam pür âteş-i hevl olsa da gavgâ-yı hürriyet
Kaçar mı merd olan bir can için meydân-ı gayretten
Kemend-i can-güdâz-ı ejder-i kahr olsa cellâdın
Müreccahtır yine bin kerre zencîr-i esâretten
Felek her türlü esbâb-ı cefasın toplasın gelsin
Dönersem kahbeyim millet yolunda bir azîmetten
Anılsın mesleğimde çektiğim cevr ü meşakkatler
Ki ednâ zevki aladır vezâretten sadâretten
Vatan bir bî-vefâ nâzende-i tannâza dönmüş kim
Ayırmaz sâdıkân-ı aşkını âlâm-ı gurbetten
Müberrâyım recâ vü havfden indimde âlidir
Vazifem menfaatten hakkım agrâz-ı hükümetten
Civânmerdân-ı milletle hazer gavgâdan ye bidâd
Erir şemşîr-i zulmün âteş-i hûn-i hamiyetten
Ne mümkün zulm ile bidâd ile imhâ-yı hürriyet
Çalış idrâki kaldır muktedirsen âdemiyetten
Gönülde cevher-i elmâsa benzer cevher-i gayret
Ezilmez şiddet-i tazyikten te’sir-i sıkletten
Ne efsunkâr imişsin ah ey didâr-ı hürriyet
Esîr-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esâretten
Senindir şimdi cezb-i kalbe kudret setr-i hüsn etme
Cemâlin ta ebed dûr olmasın enzâr-ı ümmetten
Ne yâr-ı cân imişsin ah ey ümmid-i istikbâl
Cihanı sensin azad eyleyen bin ye’s ü mihnetten
Senindir devr-i devlet hükmünü dünyaya infâz et
Hüdâ ikbâlini hıfzeylesin hür türlü âfetten
Kilâb-ı zulme kaldı gezdiğin nâzende sahrâlar
Uyan ey yâreli şîr-i jeyân bu hâb-ı gafletten
Kıt’a (Ziya Paşa’nın Ölümü İçin)
Hem muârız, hem muvâfıktı Ziyâ ile Kemâl
Şu’le-yî berkıyyede mevcûd iki kuvvet gibi
İttihâd olmazsa hâsıl nokta-yî maksûdta
Çehreler ma’kûs idi şu gördüğün sûret gibi
İttihâd ettikçe ammâ bâşına zâlimlerin
Yıldırımlar yağdırırdık berk-ı hürriyyet gibi
Bir ziyâdır hâke düştü arşa etti in’itâf
Mazharı bu hâk olan bin nûr-ı ulviyyet gibi
Nûr-ı Hakk’a iltihaak etti Kemâl-î zârını
Tek bıraktı bu cihanda sevdiği millet gibi
KIT’A LARINDAN SEÇMELER
Eylemem ölsem de kızbi ihtiyar,
Doğruyu söyler gezer bir şairim.
Bir güzel mazmun bulunca, Eşrafa,
Kendimi hicveylemezsem kafirim!
II
Kabrimi kimse ziyaret etmesin Allah için,
Gelmesin reddeylerim billahi öz kardeşimi.
Gözlerim ebna-yi ademden o rütbe yıldı kim,
İstemem ben fatiha, tek çalmasınlar taşımı
III
Vakt-i, istibdatta söz söylemek memnu idi;
Ağlatırtırdı ağzını açsan hükümet ananı!
Devr-i hürriyetdeyiz şimdi, değişti kaide.
Söyletirler evvela, sonra s..ler ananı!
IV
Çekdiğim çevr ü cefanın sebebinden sorma
Deme kim: -Badıhave menkabe dellalı budur!
Habs ile, nefy ile, işkence ile ömür geçer,
İşte Türkiyye’de şair olanın hali budur!
V
Vükela kabrine heykel dikelim şöyle yazıp
Ki: ‘Bunun hal_i hayatına yeri münhal idi
Sanmayın yavm_i vefatında bilindi kadri
Sağlığında yine bu böylece bir heykel idi’
VI
Padişahım, bir dirahta döndü kim guya vatan,
Daima birbaltadan bir şahıhali kalmıyor:
Gam değil amma bu mülkün böyle elden gitmesi,
Gitgide zulmetmeğe elde ahali kalıyor.
Gazel (“Rağmına” redifli gazel)
Korkamam hâk olmadan ömrün necâtın rağmına
Unsurumdan ihtirâz etmem memâtın rağmına
Bastığın hâk-î siyehten tutma alçak nefsini
Sâbit ol azminde dehr-i bî-sebâtın rağmına
Etmedim hiç bâtıla bir hak tasavvur bir zaman
İstinâdım Hakk’adır hep âlihâtın rağmına
Etmesin fikr-î kemâli muhtefî bir dâhiye
Vâr ise irfânım arz et dühâtın rağmına
Hâke yüz sürmekle kaaimse yer üstünde hayât
İhtiyâr et altını hâkin hayâtın rağmına
Şerr idi gördüm de ayrıldım zehâb-î kâinât
Münferid kaldım bu yolda kâinâtın rağmına
Etmedim ikbâl-i zillet-cü-yi dehre iltifât
Tâliimden gördüğüm bin iltifâtın rağmına
Gazel (“Rağmına” redifli gazel)
Korkamam hâk olmadan ömrün necâtın rağmına
Unsurumdan ihtirâz etmem memâtın rağmına
Bastığın hâk-î siyehten tutma alçak nefsini
Sâbit ol azminde dehr-i bî-sebâtın rağmına
Etmedim hiç bâtıla bir hak tasavvur bir zaman
İstinâdım Hakk’adır hep âlihâtın rağmına
Etmesin fikr-î kemâli muhtefî bir dâhiye
Vâr ise irfânım arz et dühâtın rağmına
Hâke yüz sürmekle kaaimse yer üstünde hayât
İhtiyâr et altını hâkin hayâtın rağmına
Şerr idi gördüm de ayrıldım zehâb-î kâinât
Münferid kaldım bu yolda kâinâtın rağmına
Etmedim ikbâl-i zillet-cü-yi dehre iltifât
Tâliimden gördüğüm bin iltifâtın rağmına
Lazımsa Redifli Gazel
Tarîk-i hakta cân ü tenden olmak yâd lâzımsa
Beni hâzır bulursun her çi bâd-â-bâd lâzımsa
Ne minnet intizâr-i berke ey âhen-ger-i gayret
Benim gönlümden al gel tîğ için pûlâd lâzımsa
Eden tahrîb-i âlem inkisâr-i kalbidir halkın
Gönül yıkma cihânı eylemek âbâd lâzımsa
Fenânın en münîr âyînesi mû-yi sefîdindir
Sana aklınla pîr olmak yeter irşâd lâzımsa
Bu kaanûn-i meşiyyet ferdi ferde etmemiş muhtâc
Sana Allaah eder herhangi işde dâd lâzımsa
Hatâ-yi ehl-i kesret ol kadardır bahs-ı vahdette
Rakam kâfî değildir cümlesin ta’dâd lâzımsa
Şuhûd erbâbının re’yince ru’yet ayn-i vâki’dir
Bu da’vâda ederler halkı ger işhâd lâzımsa
Gınâ geldi cihanda şöhretin sıytin kemâlinden
Kemâl’i gâh gâh etsin bilenler yâd lâzımsa
Murabba’
Sıdk ile terk edelim her emeli her hevesi
Kıralım hâil ise azmimize ten kafesi
İnledikçe eleminden vatanın her nefesi
Gelin imdâda diyor bak budur Allaah sesi
Bize gayret yakışır merhamet Allaah’ındır
Hükm-i âtî ne fakirin ne şehinşâhındır
Dinle feryadını kim terceme-yi âhındır
İnledikçe ne diyor bak vatanın her nefesi
Mahv eder kendini bülbül bile hürriyyet için
Çekilir mi bu belâ âlem-i pür-mihnet için
Dîn için devlet için can çekişen millet için
Azme hâil mi olurmuş bu çürük ten kafesi
Memleket bitti yine bitmedi hâlâ sen ben
Bize bu hâl ile bizden büyük olmaz düşmen
Dest-i a’dâdayız Allah için ey ehl-i vatan
Yetişir terk edelim gayri hevâ vü hevesi
Murabba’:
Değişmez fen mi vardır müstakar eşyâ mı kalmıştır
Değişmez fen mi vardır müstakar eşyâ mı kalmıştır
Delili sâbit olmuş binde bir da’vâ mı kalmıştır
Deme insâna ma’lûm olmadık ma’nâ mı kalmıştır
Eğer meçhûl ararsan her işin encâmı kalmıştır
Memâtı görmedim ömrümde bir inkâr eder mezheb
Fenâdır bir fenâ dünyâdayız intâc-ı her matleb
Firaak u haps ü nefyi kadr ü nâmûsumla gördüm hep
Cihânın bin belâsından bana pervâ mı kalmıştır
Sipihrin bahtını ikbâlini hep pây-mâl ettim
Hamiyyet mesleğinde terk-i evlâd ü iyâl ettim
Hayâtımdan muazzezken vatandan infisâl ettim
Sebât ü azme hâil bir denî dünyâ mı kalmıştır
Musırrım sâbitim tâ can verince halka hizmette
F-edâkârın kalır ezkârı dâim kalb-i millette
Denir bir gün gelir de sâye-yî feyz-i hamiyyette
Kemâl’in seng-i kabri kalmadıysa nâmı kalmıştır
Gazel(Devlet Redifli)
Sütûn-i istikaamettir imâd-î râye-yi Devlet
Tutar ol hâl ile mülkü ser-â-ser sâye-yî Devlet
Bulunmazsa adâlet milletin efrâdı beyninde
Geçer bir gün zemîne arşa çıksa pâye-yî Devlet
Arûs-ı mülke tezyînât-ı haşmet cevher-î candır
Olur hûn-âb-ı merdân-ı vatan pîrâye-yî Devlet
Eder kesb-i terakki bezi ü sarf ettikçe mahsûlün
Umûmun dâniş-î meksûbudur sermâye-yi Devlet
Müsadiftir gurûb-ı şemse devr-i neş’e-yî mestân
Olur hengâm-ı ikbâl-i erâzil gaaye-yi Devlet
Aceb mi hûn-ı mazlûmân ile eylerse perverde
Kazâ mekkâre-yî gerdûnu etmiş dâye-yi Devlet
Hümâ-yi evc-i istiğnâ-yi himmettir dilim Nâmık
Değildir mültecâ-yi iftihârım sâye-yi devlet
Gazel (“Ben” redifli gazel)
Tâ ebed merd olmaya ahd eyledim şânımla ben
Hüccet-î nâmûsumu imzâladım kanımla ben
İzz-i dâr-eyni fedâdır maksadım İslâm için
Halkı te’mîn eylerim dînimle îmânımla ben
Her günâha bin azâb-î ma’nevî çekmekteyim
Dûzahı dünyâda gördüm kendi vicdânımla ben
Fi’lime ukbâda Mevlâ’dan mükâfât istemem
Kaaniim emniyyet-i vicdân ü irfânımla ben
Milletin mümkün müdür inkâr hakk-i ni’metin
Kelbten alçak mıyım insanlık ünvânımla ben
VATAN ŞARKISI
Âmâlimiz efkârımız ikbâl-i vatandır
Serhadimize kal’a bizim hâk-i bendedir
Osmanlılarız ziynetimiz kanlı kefendir
Gavgâda şehdetle bütün kâm alırız biz
Osmanlılarız can verir nâm alırız biz
Kan ile kılıçtır görünen bayrağımızda
Can korkusu geçmez ovamızda dağımızda
Her gûşede bir şir yatar toprağımızda
Gavgâda şehdetle bütün kâm alırız biz
Osmanlılarız can verir nâm alırız biz
Top patlasın ateşleri etrafa saçılsın
Cennet kapusu can veren ihvâna açılsın
Dünyada ne bulduk ki ölümden de kaçılsın
Gavgâda şehdetle bütün kâm alırız biz
Osmanlılarız can verir nâm alırız biz
VATAN TÜRKÜSÜ
İşte adû karşıda hâzır silâh
Arş yiğitler vatan imdâdına
Arş ileri arş bizimdir felâh
Arş yiğitler vatan imdâdına!
Cümlemizin vâlidemizdir vatan
Herkesi lûtfuyle odur besleyen
Basdı adû göğsüne biz sağ iken
Arş yiğitler vatan imdâdına!
Şân-ı vatan hıfz-ı bilâd ü ibâd
Etmededir süngünüze istinâd
Milleti eyler misiniz nâ-murâd
Arş yiğitler vatan imdâdına
Rehberimiz gayret-i merdânedir
Her taşımız bir nice bin cânedir
Câne değil meyl bugün şânedir
Arş yiğitler vatan imdâdına
Yâre nişândır tenine erlerin
Mevt ise son rütbesidir askerin
Altı da bir üstü de birdir yerin
Arş yiğitler vatan imdâdına!
VAVEYLA
Nefta 1
Feminin rengi aksedip tenine
Yeni açmış güle misâl olmuş
İn’itâfıyla, bak ne âl olmuş!..
Serv-i sîtnîn safâlı gerdenîne.
O letafetle ol nihâl-i revân
Giriyor göz yumunca rüyama
Benziyor, ayni, kendi hülyama.
Bu tasavvur dokundu sevdama .
Âh böyle gezer mi hiç canan?..
Gül değil arkasında kanlı kefen…
Sen misin, sen misin garîb vatan?.
Nefta 2
bu güzellikte hiç bu çağında
yakışır mıydı boynuna o kefen?..
cisminin her mesamı yare iken
tuttun evladını kucağında
sen gider isen bizi kalır sanma
şühedan oldu mevt ile handan
sağ kalanlar durur mu hiçbir giryan?
tende yaştan ziyadedir al kan
söyleyen söylesin sen aldanma!
sen gidersin bütün helak oluruz
koynuna can atar da hak oluruz…
Nefta 3
git vatan! ka’bede siyaha bürün
bir kolun ravza-i nebi’ye uzat
birini kerbela’da meşhede at
kainata o hey’etinle görün!
o temaşaya hak da aşık olur
göze bir alem eyliyor izhar
ki cihandan büyük letafeti olur:
aç vatan! göğsünü ilahına aç!
şühedanı çıkar da ortaya saç!
Nefta 4
de ki yâ râb bu hüseyn’indir
su mubârek habîb-i zî-şânın
su kefensiz yatan şehîdânın
kimi bedr-in kimi hüneyn’indir
tazelensin mi kanlı yâreleri
mey dökülsün mü kabr-i eshâba
yakışır mı sanem bu mihrâba
haç mı konsun bedel şu mîzâba
dininin kalmasın mı bir eseri
âdem evlâdı bir takım cânî
senden alsın mı sâr-ı şeytânî
Gazel(Devlet Redifli)
Yâd eder candan o zâlim âşıkı yâd etse de
Mevt ile eyler gam-î âlemden âzâd etse de
Âdeme insâfı yoktur âlem-î pür-mihnetin
Mâtemi der-pey gelir îd ile dil-şâd etse de
Hasbeten lillâh olur zannetme şeyhin himmeti
Kasdı istihlâftır İblîs’i irşâd etse de
Bâr-gâh-i adli virân eyleyenler âdemin
Başına zindân eder dünyâyı âbâd etse de
Şeytanetten dûr olan hak-gûya sad efsûs kim
Her sözü merdûd olur Allaah’a isnâd etse de
Himmet-i reh-berden istiğnâ eden fikr-î hakîm
Bezm-gâh-i Kurb’a varmaz tayy-ı eb’âd etse de
Râhına hâk olmadan dûr idemez üftâdeni
Devr-i gerdun sâye-yi hurşîdden yâd etse de
Senk-bâr-î cevr olan tahrîb-i kalb-i âleme
Haşr olur Haccâc ile bin Kâ’be bünyâd etse de
Merdim ayrılmam yolumdan bîşezâr-î himmetin
Her bün-î nahlinde ger bir şîr feryâd etse de
Ben esîr-i aşkıyım sultân-ı hürriyyet Kemâl
Âlemi yek-ser alâyikten ser-âzâd etse de
Gazel
Yok iştikâ-yi cevr-i felekten nisâbımız
Ser-levhasında hamd ile başlar kitâbımız
Bizden kelâm-ı tünd işitir tünd söyleyen
Düşmez suâl-i hasma mugaayir cevâbımız
Îcâb-ı hâle vâkıf olan ehl-i dikkatiz
Yok kimseden zemânede hiç ictinâbımız.
Sıdk u sebât mesleğimizdir ki eylemez
Bin tîğe karşı gelse tehâlüf zehâbımız
Açmış birer dehân-ı sefâ her habâbtan
İkbâl-i dehre handeler eyler şerâbımız
Şâh-i gedâ-nihâdız olur tâht-gâh-ı feyz
Mâ’mûre-yi muhabbete kalb-i harâbımız
Çerh eylesin cefâsını isterse bî-idâd
Rûz-i cezâ’da yok mu bizim bir hesâbımız
Nâmık celâl ü câhı tenezzülle istemez
Baş eğmez âsumâna ulûvv-î cenâbımız
YOKTUR
Gül ruhluların misali yoktur.
Hurşidin o rengi âli yoktur.
Ağyar ile ülfet etmek ister
Ben ölmeden ihtimali yoktur.
Cevretme değil fedayı aşka,
Öldürse dahi vebali yoktur.
Allah’adır istinadım ancak
Nevi beşerin kemali yoktur.