‘Beni bul beni bul anne’, ‘Diyarbakır Türküsü’, ‘Yakamoz’, ‘Uyku tutmuyor gözüm’, ‘O masum beste çalar Müjganla ben ağlaşırız’ bu eserler, sözler, şiirler hep Ahmet Kaya’yı hatırlatır. Bazen dertli olduğumuzda dinleriz onu, bazen çok sevdiğimizde, bazen de hasretlik çektiğimizde… Tam bir duygu tercümanıdır Ahmet Kaya.
İŞTE AHMET KAYA RESİMLİ SÖZLERİ, ŞİİRLERİ VE ŞARKILARI
Ahmet Kaya’nın şarkılarında geçen en etkileyici 10 söz önerisi…
1. Sakin göllerin kuğusuyduk, olmasaydı sonumuz böyle.
2. Ağladım gözyaşlarım düştü ateşe, yine de bu yangını söndüremedim.
3. Kokunu verirken vazomda güller, yıkar mı sandın beni bu yalancı ayrılık.
4. Dışarıda kar yağıyor, benim içime yağmur…
5. Ben senin sokağına ulaşamam dardayım… O masum gözlerine bakamam firardayım…
6. Uyku tutmuyor gözüm… Anılar sıraya girdi.
7. Bitti demedi, hoşçakal demedi, elveda da demedi…Allah’a emanet ol hiç demedi, helallik bile istemedi. Gitti sadece gitti.
8. Yorgunum, çünkü yorgunluğumun yaşamak gibi bir anlamı var.
9. Hüzünlü bir akşam susmuşuz, durgunuz hepsi bu…
10. Ne Diyarbakır anladı beni ne de SEN…Oysa çok sevmiştim ikinizi de bilsen.
Şunu söylemek isterim. Biz bugüne kadar, en son ben; her şey barış, her şey kardeşlik, her şey dostluk içindi, temel şiarımız buydu. Biz ülkeyi bölmek için değil, birleştirmek için vardık. Bunu anlamakta güçlük çektiler.
Ülkemizde her zaman ilke olarak savunduğum bir tek şey var: Bağımsız, demokratik ve aynı zamanda laik bir ülkenin en büyük bekçisi olarak görüyorum kendimi.
Dışarıda kar yağıyor benim içime yağmur.
Bağıra bağıra yazdım seni yüreğime…
İçimdeki fırtına kör kurşunla diner mi, kavgalar kansız biter mi?
Onlarla konuşmuyordum çünkü onlarla konuşamıyordum. Giyimleri başkaydı, konuşmaları başkaydı. Onlar gibi konuşmaya çalışıyordum. Mesela terziye gidip, onlar gibi pantolon diktirmeye filan başlamıştım. Terzinin yaptırdığı pantolonların üzerime uymadığını görüyordum. Onlara yakışıyordu bana yakışmıyordu. Bir kız vardı bizim okulda, herkesin bir aşkı vardır, çocukluk aşkı. Bir gün gittim dedim ki: “biraz seninle konuşacak beş dakika, kaçıyorsun hep”.. Bana dedi ki: Rica ederim. Öyle bir ağrıma gitti ki : Ben de sana rica ederim dedim.. Ben o zaman anlamını bilmiyordum, yani onu bir küfür zannettim.
Demokrasi hepimiz içindir. Düşünce özgürlüğünün benim için ne kadar var olması gerekiyorsa, Tayyip Bey için de o kadar olması gerekir. Kimse okuduğu bir şiir yüzünden özgürlüğünden alıkonulmamalıdır!”
Önümüzdeki günlerde Kürtçe bir kaset çıkarıyorum. Kürtçe bir de klip çekiyorum. Bunu yayınlayacak yürekli insanların da olduğunu biliyorum. Yayınlamazlarsa, Türkiye halkıyla nasıl hesaplaşacaklar, onu bilmiyorum. Teşekkür ederim.
Adam beni görünce Yaşasın Türkiye! diye bağırıyor. Sanki ben uzaydan gelmişim.
Arka cebimde 2 metrelik kefenim duruyor, her an hazır ve nazır, her an ama yani. Ölürsem, hayatımda istediğim bir tek şey var, bir tek şey var. Asla bu ülkeyi sevmiyor demesinler asla yani, Ben Edirne’den Ardahan’a kadar bu ülkeyi çok sevdim.
“Cumhuriyetimizin 75. yıl dönümünde daha güzel günleri yaşamak, cumhuriyeti daha özgür yaşamak, inanca saygının, düşünceye özgürlüğün olduğu cumhuriyetlerde yaşamak dileğiyle ve artık şarkı söyleyenlerin ve şiir okuyan insanların tutuklanmayacağı cumhuriyetlerde bir daha görüşmek üzere.” (29 Ekim 1998)
Benim Türkiye’de yaşayan 64 milyon insana şerefsiz dediğimi söylediler. Ben, hiçbir halka, halklara asla şerefsiz lafını kullanmadım. Ben sadece Kürt kimliğimden dolayı beni linç etmek isteyen namussuzlara, haysiyetsizlere burada bir kez daha şerefsiz diyorum. Ahmet Kaya 64 milyon insana şerefsiz dediği gibi, spekülatif laflarla benim etrafımda toplamaya ve yıllardan beri dostluk ettiğim Türk halkını bana düşman etmeye çalışıyorlar. Türk halkını bana değil, Türk halkını Kürtlere düşman etmeye çalışıyorlar. Ben onların, o medyanın üzerimde oynadıkları oyunun farkındayım. Bunlar soğuk savaş stratejileri. Onların, o kirli savaşını, o stratejilerini ben bozarım, onların oyununu bozarım, daha önce de bozdum, gene bozarım, gene de bozacağım.
Giden bu yolculardan, en çok ben şanssızım. Ne kadar çok yaşadıysam, o kadar çok yalnızım.
Bazen bir uçurum kalır, bazen de martıların ardından. Velvele koparan bir leş kalır, bir intihar gibi puşt olunca sevdalar.
Dün gece gördüm düşümde, seni özledim anne. Gözlerinden akan bendim. Düştüm göğsüne, söyle canın yandı mı anne..
Acılardan arta kalan işte bu bakışlarmış. Buğu diye gözlerimde, gün batımı bulutlarmış…
Yüzlerce soğuk namlu üzerime çevrildi, yüzlerce demir tetik aynı anda gerildi.
Siz benim neden sustuğumu nereden bileceksiniz!
İhanetin zincirini tutan utansın. Dönüp arkasına bakan utansın. Dost diye bağrıma bastığım insanlar, arkamı dönünce vuran utansın.
Beni bilimle anla iki gözüm felsefeyle anla ve tarihle yargıla.
Acımasız olma şimdi bu kadar, dün gibi çekip gitme.
Firarilerin uzmanı olmuşum, bütün istasyonlarda afişim durur, beni bir çocuk bile vurur…
Parmak uçlarına değen sıcaklık, incinen bir hayatın yarasıdır.
Haykırsam duyamazsın. Çağırsam gelemezsin. Yürekten sevemezsin sen.
Kendine iyi bak.. Beni düşünme.. Su akar yatağını bulur..
Yalnızlığım benim pasaklı kontesim, ne kadar rezil olursak o kadar iyi.
Varsın böyle geçsin yabancı günler, varsın canımı yaksın yine yalnızlık. Seninle doluyken baktığım dünler, yıkar mı sandın beni bu yalancı ayrılık.
Bu dağlara bu yollara, toz eyledi aşk beni. Ben yanarım aşk için, ben yanarım gül için.
Ben klasik bir kadere teslim olmak istemiyorum ve öldükten sonra değil, şimdi anlaşılmak istiyorum.
Giderim buralardan, giderim bir akşam üstü… Umurunda olmaz, umurunda olmaz, umurunda olmaz bilirim…
Sanki gökten kar yerine kan yağıyor, kar altında üşümüş bir çocuk ağlıyor. Yaşlı gözleriyle bana bakıyor, akan gözyaşını içesim gelir.
Sırtını duvara yaslar, sırtını ağaca yaslar susarsın. Sen artık hiçbir sözü, hiçbir sözü kaldıramazsın.
Bir menekşe kokusunda seni aramak var ya, bu hep böyle böyle gider mi.
Firarilerin uzmanı olmuşum, bütün istasyonlarda afişim durur, beni bir çocuk bile vurur…
Bir ben kaldım, bir ben kaldım, tenhasında gecenin, avutulmamış ben..
Sırtını duvara yaslar, sırtını ağaca yaslar susarsın. Sen artık hiçbir sözü, hiçbir sözü kaldıramazsın.
Sen benim hiçbir şeyimsin.
Bana böylesi garip duygular bilmem neye gelir, nereye gider döndüm işte acı yüreğimden beynime sızar, bu gün de ölmedim anne.
Bozar mı sandın acılar?
Giderim buralardan, giderim bir akşam üstü… Umurunda olmaz, umurunda olmaz, umurunda olmaz bilirim…
Hani benim sevincim nerde?
Bu hasretlik kalır gitmez teninde! Eksilmez acılar ezik yüreğimde..
Hey gönül gene bu gece, kederim geceden yüce. Gel susalım beraberce, böyleymiş kara yazımız.
Dostlukmuş.. Ölüme yürümekmiş.. Üstüne titremekmiş.. Vefaymış! Aşk dediğin, zavallı bir kapıyı duvara çarpıp çıkıncaya kadarmış!
Geçip karşımda dursan. Hem bağırsan hem de kızsan. Beni kaleş/kaleşnikof ile vursan. Yine senin derdindeyim.
Yanımdasın susuyorsun. Susuyor konuşmuyorsun. Bakıyor görmüyorsun. Dokunsan donacağım. İçimde intihar korkusu var. Bir gülsen ağlayacağım, bir gülsen kendimi bulacağım.
Dibine vurmuş gecelerden geldim. Yalanım yok. Bir cebimde küfür, bir cebimde çocuklara şekerle yaşadım. Hepinizin gurbetindeyim şimdi…
Bırak ay gitsin, sen kal bu gece…
Şimdi saat yokluğunun belası, sensiz gelen sabaha günaydın..
Parmak uçlarına değen sıcaklık, incinen bir hayatın yarasıdır.
Sonbahar damlardı damlarımıza, biz seninle sararırdık. Aydınlansın diye şu kirli yüzler, biz durmadan şavaşırdık.
Varsın böyle geçsin yabancı günler, varsın canımı yaksın yine yalnızlık. Seninle doluyken baktığım dünler, yıkar mı sandın beni bu yalancı ayrılık.
Tutsam şu karanlığı tutsam da yırtsam.
Ah ne fayda ah ne fayda… Kefen beyaz ah ne fayda…
Ben derdimi kimseye söyleyemedim.
Giden bu yolculardan, en çok ben şanssızım. Ne kadar çok yaşadıysam, o kadar çok yalnızım.
İki damla gözyaşımla satıldım pazarlarda, kırdılar yüreğimi kırdılar azarlarla, sürgünlere yolladılar sabah dörtte yağmurlarla; ben yandım, siz yanmayın ALLAH aşkına…
Sensiz geçmiyor bu günler biliyor musun. Yüreğine beni, beni soruyor musun? Öyle yalnız, yalnız kaldım biliyor musun, türküler söyledim sana duyuyor musun?
Sensiz geçmiyor bu günler biliyor musun…
Sanki gökten kar yerine kan yağıyor, kar altında üşümüş bir çocuk ağlıyor. Yaşlı gözleriyle bana bakıyor, akan gözyaşını içesim gelir.
Dedim ya, hiç yoktan susturuldu şarkımız…
Dibine vurmuş gecelerden geldim, yalanım yok. Bir cebimde küfür, bir cebimde çocuklara şekerle yaşadım. Hepinizin gurbetindeyim şimdi.
Hesabım kalsın mahşere, elimi yıkar giderim…
Dostum dostum güzel dostum. Bu ne beter çizgidir bu. Bu ne çıldırtan denge. Yaprak döker bir yanımız, bir yanımız bahar bahçe.
Gözüm yaşarıyor yüreğim yanıyor, olmasaydı sonumuz böyle…
Kırmızı rujlu sokakların, aşağılık pazarlıkların, adı anılmayacak benle. Bir çiçeğim halk ormanında fışkırdım, başkaldırıyorum.
Ceketimi yağmurlara astığımdan beri, tehlikeli şiirler yazar dünyaya sataşırım.
Saçlarına yıldız düşmüş koparma anne ağlama…
Artık sigarayı günde üç pakete çıkardım. Olsun gözüm olsun. Ne olacaksa olsun!
Birazdan kudurur deniz..
Söyle sen neredesin, ben nerede….
Sana boncuktan kuş yaptım konacak pencerene.
Kısa çöp uzun çöpten hakkını alır elbette..
Bir kenar mahalleliyim mecburen uzaktan severim…
Şimdi bütün iyi niyetlerimi, bir bir yargılayıp asıyorum…
Söyle yağmur söyle. Değmeden yüreğime. Söyle gökyüzüne. O nerede…
Depremler oluyor beynimde..
Haykırsam duyamazsın. Çağırsam gelemezsin. Yürekten sevemezsin sen.
Bizi zaman yenecek ve anılar kalacak.
Söyle ay doğmadan, düşmesin yaş gözüme..
Ben giderim geri gelmem, benden sonra kalan kalır.
Bir ben kaldım, bir ben kaldım, tenhasında gecenin, avutulmamış ben..
Bizi hasret saracak..
Suçu saz çalmakmış, öğrendiğim kadar..
Beni bilimle anla iki gözüm felsefeyle anla ve tarihle yargıla.
Sensiz isyan ettim her an dünyam kahır, dünyam zindan yine başım duman duman olmadan gel.
Dışarıda kar yağıyor, benim içime yağmur…
Şimdi gözlerime ağlamayı öğrettin, ki bu yaşlar utangaç boynunun kolyesi olsun…
Ağladım gözyaşlarım düştü ateşe, yine de bu yangını söndüremedim.
Yüzlerce soğuk namlu üzerime çevrildi, yüzlerce demir tetik aynı anda gerildi.
Yanımdasın susuyorsun. Susuyor konuşmuyorsun. Bakıyor görmüyorsun. Dokunsan donacağım. İçimde intihar korkusu var. Bir gülsen ağlayacağım, bir gülsen kendimi bulacağım.
Hey gönül gene bu gece, kederim geceden yüce. Gel susalım beraberce, böyleymiş kara yazımız.
Bu hasretlik kalır gitmez teninde! Eksilmez acılar ezik yüreğimde…
Bazen bir uçurum kalır, bazen de martıların ardından. Velvele koparan bir leş kalır, bir intihar gibi puşt olunca sevdalar.
Ben klasik bir kadere teslim olmak istemiyorum ve öldükten sonra değil, şimdi anlaşılmak istiyorum.
Dostlukmuş.. Ölüme yürümekmiş.. Üstüne titremekmiş.. Vefaymış! Aşk dediğin, zavallı bir kapıyı duvara çarpıp çıkıncaya kadarmış!
Ben hep uçurum kıyılarında dolaşmayı, hep rüzgara karşı koşmayı, uğultulu bir hayatın sesini ve öfkesini ciğerlerimde hissetmeyi, aşkı, devrimleri, başkaldırmayı, muhalif olmayı cesareti sevdim ve böyle yaşadım.
İhanetin zincirini tutan utansın. Dönüp arkasına bakan utansın. Dost diye bağrıma bastığım insanlar, arkamı dönünce vuran utansın.
Bu dağlara bu yollara, toz eyledi aşk beni. Ben yanarım aşk için, ben yanarım gül için.
AHMET KAYA KİMDİR?
Hayatını anlatmaya kalksak kitap yazmamız gerekir. Kısadan kısaya bahsetelim biz. 28 Ekim 1957’de Malatya’da doğdu Ahmet. Adıyaman’dan Malatya’ya göç eden babası Kürk kökenli, annesi de Erzurumludur. Beşinci çocukları olarak dünyaya getirdiler onu. Babasının Sümerbank’ta fabrika işçisi olarak çalıştığı söyleniyor hep.
Henüz 9 yaşındayken babasının çalıştığı fabrikada işçiler tarafından düzenlenen işçi bayramında sahneye çıktı ilk. O küçücük elleriyle saza vurdu, şarkı söyledi, herkes de beğendi.
Sonra babası aldı Ahmet’i İstanbul’a geldi 1972’de. 16 yaşında yasak afiş bastığı için hapse mahkum oldu. Sonra Halk Birimleri Derneği’ne katıldı burada bağlama çalmaya devam etti, söylentilere göre kendi metodunu geliştirmişti.
1978’de Çanakkale’nin Gelibolu ilçesine vatani görevi için gittiğinde, bu arada orkestrada müzik çalışmaları yaptı. Askerden geldikten sonra Emine Kaya’yla evlendi ve 1982’de kızları Çiğdem’i dünyaya getirdiler.
O yıllarda büyük usta Ruhi Su’yun bir dinletisine katıldı. Ona onun eserlerinden Mahsus Mahal adındaki şarkıyı çalıyor. Ruhi Usta şarkıyı yarıda keserek kızıyor Ahmet Kaya’ya böyle mi çalınır, at teper gibi çalınmaz, bağlamayla meşk edilmesi gerek diye.
Şoke olsa da o bildiğini yapmaya devam eder. Hodri Meydan Kültür Merkezi ve Bilsak’ta arkadaşlarının yardımıyla dinleti düzenleyen Ahmet Kaya, bastırdığı afişlerinde de Ruhi Usta’ya gönderme yaparak, ‘Bağlama Böyle de Çalınır!’ İfadelerini yazar.
O yıllarda birkaç albümü Ağlama Bebeğim’i yapıyor Ahmet Kaya, ancak albümü toplatılıp sansüre maruz kalmış. Sansürü kaldırılıktan sonra da ikinci albümü Acılara Tutunmak’ı sürüyor piyasaya. Bu albüm çok tutuluyor. Ondan sonra 1985’te Gülten Hayaloğlu’yla evleniyor.
Hayaloğlu hapishanede idam cezasına mahkum olan Nevzat Çelik’in ‘Şafak Türküsü’ şiirini Ahmet Kaya’ya iletince; Ahmet de 1986 yılında piyasaya sürdüğü ‘Şafak Türküsü’ albümüyle birlikte herkesin dikkatini çekiyor.
Sonra sırasıyla bir sürü albüm yapıyor işte. Gülten’in kardeşi Yusuf Hayaloğlu’nun şiirleriyle tanıştıktan sonra sırasıyla bir sürü albüm yapıyor.
Yurtiçi ve yurtdışı konserleri hep hınca hınç doluydu. Şarkılarında toplumsal meselelere değinen Ahmet, müzik piyasasında kırılmadık rekor bırakmadı. Kürt kimliğini hiçbir zaman inkâr etmeyen Ahmet, Magazin Gazetecileri Derneği’nin (MGD) Princess Otel kongre salonunda düzenlenen ödül töreninde, ‘Bir Kürtçe albüm hazırlıyorum. Burada Kürtçe şarkı söyleyeceğim ve Kürtçe klip çekeceğim. Ve bunu yayınlayacak çok yapımcı tanıyorum’ söylediği sözleri, başına iç açmasına neden oldu.
Serdar Ortaç, yıllar sonra özür dileyeceğini bilse belki o zaman o hareketi yapmazdı ama cahillik işte, Ahmet’e karşı oradakileri galeyana getirmek için harekete geçti, 10. Yıl Marşı’nı söyledi. Sonrası malum herkes çatal bıçak eline ne geçerse fırlattı. 1993’te Almanya’ya Berlin’e giden Ahmet Kaya hakkında ‘bölücü PKK örgütüne yardım ve yataklık yaptığı ve halkı ırk farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa tahrik ettiği’ suçlamaları yapıldı.
Hayatı boyunca her zaman Türkiye’nin bütünlüğünü, bölünmezliğini anlatan Ahmet’e Istanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) 10,5 yıl hapis cezası istemiyle dava açmıştı. Sonunda 3 yıl 9 ay gibi bir süre ceza yedi, ancak o yurt dışında olduğundan dolayı hiç hapse girmedi.;
Bir röportajında, 3 tane şerefsiz yüzünden ülkemde arabama bile binemediğini söyleyen Ahmet Kaya, tarihler 16 Kasım 2000’i gösterirken son albümü ‘Hoşçakalın Gözüm’ün kayıtlarını yaparken, Fransa’nın başkenti Paris’in Porte de Versailles’deki evinde bir gece geçirdiği kalp krizinin ardından aramızdan ayrıldı.
Ahmet Kaya’nın mezarı da hâlâ Paris’in Pere Lachaise Mezarlığı’nda.
Ölümünün ardından, 2002’de Ahmet Kaya’nın şarkılarını 20 ünlü sanatçının söylediği ‘Dinle Sevgili Ülkem’ adındaki bir albümü daha yayımlandı.
Böyle vatanından milletinden uzak, haksız, yersiz gereksiz bir suçlamalarla uzaklaştırdılar Ahmet’i, Allah rahmet etsin…
AHMET KAYA ALBÜMLERİ
1985 Ağlama Bebeğim
1984 Ya Rıza Şimdi
1986 An Gelir
1985 Acılara Tutunmak
1987 Yorgun Demokrat
1986 Şafak Türküsü
1989 Resitaller-1
1988 Başkaldırıyorum
1990 Resitaller-2
1989 İyimser Bir Gül
1991 Başım Belada
1990 Sevgi Duvarı
1993 Tedirgin
1992 Dokunma Yanarsın
1994 Şarkılarım Dağlara
1994 Koçero (Selda Bağcan ile)
1996 Yıldızlar ve Yakamoz
1995 Beni Bul
2001 Hoşçakalın Gözüm
1998 Dosta Düşmana Karşı